Kayıtlar

Değirmen Hakkı ve Folda Kalan Son Yumurta

Resim
  Değirmen Hakkı ve Folda Kalan Son Yumurta Un tozu, tavuk folluğu ve kaybolan bir yaşam biçimi Trabzon’un Akçaabat ve Çarşıbaşı ilçelerinin yüksek köylerinde su ile çalışan taş değirmenler vardı. Benim çocukluğumda bu değirmenler, yalnızca un öğütülen yerler değil; köyün kalbi, haber merkezi, sohbet durağı ve bekleme salonuydu. Annemle birlikte değirmene gittiğimizde, önce su sesini duyardık. Ark’tan gelen su, çarkı döndürür; taş, ağır ağır mısırı öğütmeye başlardı. İçeri girdiğimizde ise başka bir dünya vardı: sıraya girmiş köylüler, elinde çuvalıyla bekleyenler, çocukların meraklı bakışları, un tozunun havada dans edişi… Ve çok önemli, yazılı olmayan bir kural: Her öğütülen undan mutlaka bir miktar bırakılırdı. Taşın üstüne, pencere kenarına, ya da değirmenin uygun bir köşesine… Bu paya “ Değirmen Hakkı ” denirdi. Kimse uzun uzun açıklamazdı belki ama hepimiz bilirdik: Bu, değirmene, onu ayakta tutan emeğe, suyun gücüne ve orada yaşayan bütün canlılara ayrılan paydı....

İyileşmenin Paradoksu: Fazla Doğru, Doğruyu Bozar

Resim
  İyileşmenin Paradoksu: Fazla Doğru, Doğruyu Bozar 1. Doğanın Dili: Denge, Mükemmellik Değil Uyum Üzerine Kurulu İnsan, doğadan kopup kendi konfor alanını büyüttükçe, yaşamanın “en iyi şartları” altında daha uzun yaşayacağını sandı. Daha çok vitamin, daha çok konfor, daha çok kontrol… Oysa doğa, mükemmelliği değil dengeyi sever. Beden, zihin ve çevre sürekli etkileşim hâlindedir. Fazlası da eksiği de aynı ölçüde zarar verir. Bilim bu durumu homeostaz kavramıyla açıklar: Her canlı sistem, iç ortamını sabit tutmaya çalışır. Fazla müdahale — fazla ilaç, fazla besin, fazla rahatlık — bu iç dengeyi sarsar. Tıpkı aşırı sulanan bir bitkinin köklerinin çürümesi gibi. 2. Az Zararlı, Bazen Faydalıdır: Hormesis Yasası Doğada paradokslar vardır. Zehir, dozunda ilaç olabilir; stres, dozunda büyümeyi tetikler. Bu olguya bilim “ hormesis etkisi ” der. Az dozda toksin veya stres organizmayı güçlendirir. Aşırı doz ise sistemi çökertebilir. Güneş ışığı örneği: Azı D vitamini ü...

İnsanın İç Ekosistemi: Niyet, Ego ve Yüzleşmenin Sürdürülebilir Yaşamla Bağlantısı

Resim
  🌿 İnsanın İç Ekosistemi: Niyet, Ego ve Yüzleşmenin Sürdürülebilir Yaşamla Bağlantısı Bir gezegenin çöküşünü anlamak için bazen dağlara, denizlere, ormanlara bakmamıza gerek yok. Bazen sadece içimize bakmamız yeterlidir. Çünkü insanın iç ekosistemi ile dünyanın ekosistemi arasında görünmez bir köprü vardır: niyet. Bugün insanlar sürdürülebilirliği; karbon ayak izi, döngüsel ekonomi, sistem dinamikleri, geri kazanım teknolojileri üzerinden konuşuyor. Ama kimse, aslında bütünlüğü belirleyen en temel soruyu sormuyor: Ben bunu neden yapıyorum? Ya da neden yapmıyorum? Sistemlerin, döngülerin, modellerin, sosyal değişim araçlarının hepsinin altında yatan şey, insanın iç dünyasındaki itici güçtür. Doğayı tüketen eller, önce kendi içindeki boşluğu doldurmak için uzanır. Ve çoğu zaman doğaya verilen zarar, aslında insanın kendi içindeki yüzleşemediği yaralardan sızar. 🌱 Niyet Nasıl Oluşur? — Bebeklikten yetişkinliğe uzanan bir görünmez matematik Bir bebek yere bir bardak ...

“Gökyüzünü Yanlış Okursak Geleceği de Yanlış Yazarız”

Resim
  🌍 “Gökyüzünü Yanlış Okursak Geleceği de Yanlış Yazarız” İklim Biliminde Merakın Gücü ve Türkiye’nin Kaçırdığı Büyük Fırsat Bir toplumun geleceği b azen bir tek soruya bağlıdır: “Bunu neden böyle sanıyoruz?” Biz gökyüzünü izleriz, yağmura bakarız, karın gelişini konuşuruz… Ama çoğu zaman asıl soruyu hiç sormayız: Gökyüzünü doğru okuyabiliyor muyuz? Bugün sosyal medyada, haberlerde ve sokaktaki konuşmalarda hâlâ şu cümlelerle karşılaşıyoruz: “Cruise gemisi geldi mi yağmur kesiliyor.” “Uçaklar bulut dağıtıyor.” “Gök gürültüsü çoksa yaz kurak geçecek.” “Rüzgâr ters esiyor, hava mühendisliği yapılıyor.” Bu cümleler kulağa basit gelir, hatta bazıları masum görünür. Ama arkasında çok daha derin bir problem gizlidir: Karmaşık bir dünyayı açıklamak için kolay hikâyeler uyduruyoruz. Oysa iklim, dünyanın en karmaşık parçalarından biridir. Bir tek yağmur damlasının bile arkasında; dev atmosferik dalgalar, kutuplardaki sıcaklık değişimleri, okyanustaki devinimler, 1...

Sınav Sisteminin İçinde Sıkışan Çocukluk: Bir Ülkenin Sessiz Krizi

Resim
  Sınav Sisteminin İçinde Sıkışan Çocukluk: Bir Ülkenin Sessiz Krizi Türkiye’de sınavla öğrenci alan okullar “başarı fabrikaları” olarak görülüyor. Öğretmenler çalışıyor, öğrenciler çalışıyor, veliler de bu sistemin taşıyıcı kolonları haline geliyor. Fakat bu yoğun çaba içinde kaybolan bir şey var: çocukluk. Bu yazıda, Trabzon’da ya şayan bir babanın 10 yaşındaki oğlu Mustafa’nın günlük rutininden yola çıkarak, ülkemizdeki çocukların neden giderek sürdürülemez bir yaşam döngüsünde büyüdüğünü bilimsel verilerle anlatacağım. 🌑 Bir Çocuğun Gününde Sadece 3 Saat Özgürlük Var Mustafa’nın günü şöyle: 07.00 uyanış 07.30 yola çıkış 08.30–16.30 okul 17.30 eve varış 17.30–19.00 yemek ve dinlenme Saat 19.00’dan sonra ise geriye sadece 3 saat kalıyor. Peki bu 3 saatte bir çocuk ne yapabilir? Türkçe testi Matematik testi Fen testi Sosyal testi Kitap okuma Aile ile sohbet Arkadaş Hobi Odasını toplama Doğa teması Hayvan sevgisi Kendini...

Altın Oranın Sessiz Köprüsü: Ebû’l-Vefâ’dan Fibonacci’ye Uzanan Spiral

Resim
  Altın Oranın Sessiz Köprüsü: Ebû’l-Vefâ’dan Fibonacci’ye Uzanan Spiral 🌀 Bir Sarmalın İki Ucu İnsanlık tarihi boyunca bazı çizgiler vardır ki, sadece bir şekil değildir — bir düşünce biçimini temsil eder. Bu sarmal da öyle. Bir ucu 10. yüzyılda Bağdat’ta Ebû’l-Vefâ el-Bûzcânî’nin elinde; diğer ucu 13. yüzyılda Pisa’da Fibonacci’nin kaleminde belirir. İkisi birbirini tanımadı, ama ikisi de aynı şeyi aradı: dünyanın düzenini, doğanın dengesini, oranların müziğini. 📐 Ebû’l-Vefâ’nın Gizli Sarmalı Ebû’l-Vefâ, Bağdat’taki gözlemevinde yalnızca yıldızların değil, oranların da izini sürdü. “ Kitab fî mâ yahtâju ilayh al-sâni‘ min al-a‘mâl al-handasiyya ” adlı eserinde, iç içe geçmiş üçgenler ve yaylarla bir çizim yaptı. Bu çizim, bugünün gözleriyle bakıldığında bir altın oran spirali gibiydi. Ancak o, bu oranı bir sayı dizisiyle değil, geometrik bir dua gibi inşa etti: her yay bir öncekine oranla küçülüyor, merkezde bir dönüş doğuyordu. Bu sadece bir şekil değil, kozmosun...

Niyet Değişmeden Teknoloji Kurtarmaz: Bilimin Gösterdiği Gerçek ve İnsanlığın Unuttuğu Ders

Resim
  Niyet Değişmeden Teknoloji Kurtarmaz: Bilimin Gösterdiği Gerçek ve İnsanlığın Unuttuğu Ders Dohrnova Turrina Blog / Murat ŞERAS Bazı gerçekler vardır; insanlığın tüm icatlarına, tüm algoritmalarına rağmen hâlâ toprağın sağduyusuna yaslanır. Ben “ balta gitti, niyet kaldı ” derken tam olarak bunu anlatmaya çalışmıştım: Eğer niyet aynı kalırsa, teknoloji sadece daha hızlı tüketen, daha sofistike kirleten bir medeniyet yaratır. Bugün yeni bir bilimsel çalışma bu gerçeği güçlü verilerle yeniden hatırlatıyor: Teknolojiye aşırı güven, iklim krizinde gerekli dönüşümü geciktiriyor. Üstelik bu eğilim, bilim insanları arasında bile yaygın. 1. Bilimin Açtığı Ayna: “Teknoloji Bizi Kurtarır” Diyenler Daha Az İklim Eylemi Yapıyor Amsterdam ve Eawag işbirliğiyle 115 ülkeden 9.199 bilim insanıyla yapılan araştırma, çarpıcı bir sonuç ortaya koyuyor: Teknolojiye aşırı güvenen bilim insanları %28 daha az sivil iklim eylemi, %20 daha az yaşam tarzı değişikliği yapıyor. Bu kişiler: Daha a...

Evin İçindeki Ekosistemi Zehirlemek: İnsan Doğadan Neden Bu Kadar Koptu?

Resim
  Evin İçindeki Ekosistemi Zehirlemek: İnsan Doğadan Neden Bu Kadar Koptu? Bir aile İstanbul’da evde yapılan “ilaçlama” nedeniyle hayatını kaybetti. Bu haber aslında tek bir trajediden fazlasını gösteriyor: İnsan artık doğayı değil, kendi evini bile tanıyamıyor. Birçoğumuzun yaptığı şey şu: Evi haşerattan arındıralım diye düşünüyoruz… Ama aslında yaptığımız şey: Evi kimyasalla dolduralım, görünmez bir ekosistemi yok edelim, kendimizi de riske atalım. Evde Yaşayan Canlılar Gerçekten Zararlı mı? Bilimsel olarak şehir içi evlerde yaşayan canlıların büyük kısmı zararsız , hatta ekosistem temizleyici türlerdir. En sık görülen türler: Gümüş böceği (Lepisma saccharina) → Zararsızdır. Kitap, duvar kâğıdı, un kalıntısı gibi nişastalı şeylerle beslenir. Islak ortamların göstergesidir; evin ekolojik uyarı sistemi gibidir. Kelebek sinek / rögar sineği → Zararsızdır. Lavabo sifonlarında üreyen organik kalıntıları tüketir; bir çeşit biyolojik temizlikçi gibidir. Tırtıl, mini...

Bir Fincanın Hikâyesi ve Kaybolan Emek: Sürdürülebilirliğin Asıl Yarası

Resim
  Bir Fincanın Hikâyesi ve Kaybolan Emek: Sürdürülebilirliğin Asıl Yarası Yazan: Murat ŞERAS — Dohrnova Turrina Sürdürülebilir Çözümler Bir video izledim geçenlerde… Çinli bir zanaatkâr, dağdan aldığı taşı öğütüyor, elekten geçiriyor, suyla yoğuruyor, bekletiyor… Toprak çamura; çamur kil’e; kil bir fincana dönüşüyor. Her aşama, sanki insanın yeniden yaratılışı gibi. Sabırla, sessizce, yavaşça… Videoyu bitirdiğimde içimden tek bir cümle geçti: “Bu fincanı ben yapsaydım, asla kırmazdım.” Çünkü o fincan, bir eşya değil; emek, zaman, ritim ve doğayla kurulan bağın kendisi. Bugünün dünyasında ise her şeyin yerini endüstriyel hız aldı. Ucuza alınan, çabuk kırılan, çabuk yenisi gelen ürünler… Eşyalarla ilişkimiz, bir solukluk heves gibi. Elimize aldığımız şey “beklemiş, olgunlaşmış, sabır görmüş” değil; banttan kayıp gelen bir kopya. Ve biz, kolay gelen her şeyi kolay feda ediyoruz. Sürdürülebilirlik Artık Bir Masal Gibi Anlatılıyor Sürdürülebilirlik konferanslarda konuş...

İnsan Vücudunda Sürdürülebilirlik: Bedenin Ekosistemden Öğrendikleri

Resim
  🌿 İnsan Vücudunda Sürdürülebilirlik: Bedenin Ekosistemden Öğrendikleri Bazen doğaya bakar, “ne kadar kusursuz işliyor” deriz. Oysa doğanın en derin yasaları, zaten bedenimizin içinde yazılıd ır. İnsan vücudu, milyarlarca hücrenin, trilyonlarca mikroorganizmanın ve sayısız kimyasal döngünün bir araya gelerek kurduğu en sürdürülebilir sistemlerden biridir . Beden, doğanın ilkelerine uyar; atığı kaynağa, hasarı yenilenmeye, fazlalığı dengeye dönüştürür. Aynı gezegen gibi, biz de sürekli yenilenir, onarılır, dönüşürüz. 🔁 15R İlkeleriyle İnsan Bedeninde Sürdürülebilirlik Dohrnova Turrina’nın 15R felsefesi, doğanın sürdürülebilir işleyişini anlatır. Aynı döngü, hücrelerimizde de vardır. Her “R”, bedende karşılığını bulur. Refuse – Reddet Bağışıklık sistemimiz “yabancıyı” tanır ve tehlikeli olanı reddeder. T-hücreleri timusta, “kendine karşı” reaksiyon verecek olanları eleyerek sistemin temizliğini sağlar. Beyin de benzer biçimde, gelen bilgi akışında gereksiz olanı süzerek...