Bilim, Şüphe ve Tartışma: Chemtrails Üzerine Türkiye’den Bir Deneyim
Bilim, Şüphe ve Tartışma: Chemtrails Üzerine Türkiye’den Bir Deneyim
Geçtiğimiz aylarda, iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik konularında bilgili bir akademisyen, sosyal medyada bir chemtrails sempozyumu paylaştı. Paylaşımına eklediği “bunlar varken düşmana gerek yok” ifadesi, tartışmanın tonunu belirledi ve katılımcılara yönelik bir hedeflemeyi içeriyordu.
Ben de bu paylaşımı görünce blogumda “Bilim dogma olabilir mi?” başlıklı yazımı paylaştım. Burada bilimin şüpheyle, deneyle ve testle ilerlediğini; kesin yargılar ve dogmaların bilimsel etikle bağdaşmadığını vurguladım. Ardından birisi, sempozyum katılımcılarından birini (manken-oyuncu) hedef gösteren bir yorum yaptı; ben de yanıt olarak, “Bu tür araştırmalar bilim insanları tarafından yapılmalı, mankene kalmışsa bu iş…” dedim.Hocamızın cevabı ise şöyle oldu:
“Devlet bize bu zırvalıkları araştırmak için para vermiyor, cesaretiniz varsa oturup bilimsel konuşalım.”
Burada dikkat çeken nokta şuydu: Hocamız, iddiaları zırvalık olarak nitelendiriyor ve yerel olarak yapılacak araştırmaları değersiz görüyordu. Oysa ben bilimsel bir soru sormuştum, ancak hocamız ilk soruyu kabul etmemişti. Biz de soruyu detaylandırarak tekrar ilettik:
Bilimsel Soru (detaylandırılmış hâli):
Türkiye hava sahasından geçen uçaklarda, uçak sistemlerinden kaynaklanan veya kaynaklanmayan gazlar, partiküller ve kimyasal maddeler havada, yerde ve suda ölçülebilir mi? Ölçümler, arka plan seviyeleri ile karşılaştırılacak ve elde edilen veriler sistematik olarak analiz edilecek. Bu soruya dayalı olarak, herhangi bir anomali veya standart dışı bulgu tespit edilirse, bilimsel yöntemlerle açıklanabilir mi?
Hocamızın yanıtı, “Dünyada ve Türkiye’de milyonlarca ölçüm var, standart dışı bulgu yok” şeklindeydi. Ancak bu yanıt, herhangi bir spesifik kaynak veya veri sunmuyordu. Bilimde standart sonuçlar da yayımlanır; negatif veya beklenen sonuçlar da literatüre katkı sağlar. Bu tür ölçümler, yerel koşulların ve global iddiaların karşılaştırılması açısından son derece önemlidir.
Tartışmanın bir diğer boyutu, hocamızın tavrıydı: Farklı düşünen insanları “şarlatan” veya “düşman” olarak nitelemesi, bilimsel diyaloğu zedeleyen bir yaklaşım. Bilime inanan birinin hatayı kabul edebilmesi gerekir; çünkü bilimsel bilgiler zamanla değişir, önceki paradigmalardan sapmalar olabilir. Kömür kullanımının eskiden teşvik edilip, bugün zararlı kabul edilmesi gibi örnekler, bilimin hata yapabileceğini gösterir.
Bu süreç bana şunu öğretti:
-
Bilimsel tartışma, veriye dayalı ve tarafsız olmalıdır.
-
Negatif veya beklenen sonuçlar da literatüre katkı sağlar.
-
Önyargı ve kibir, bilimsel süreci baltalar.
Sonuç olarak, bilim; şüpheyle, deneyle, testle ve etikle yürür. Dogmalar ve kesin yargılar bilimsel süreci durdurur, tartışmayı kapatır. Türkiye’den aldığım ders ise, bilimsel merakın ve sorgulamanın önüne hiçbir kibir geçmemelidir.
Yorumlar
Yorum Gönder