Değirmen Hakkı ve Folda Kalan Son Yumurta
Değirmen Hakkı ve Folda Kalan Son Yumurta
Un tozu, tavuk folluğu ve kaybolan bir yaşam biçimi
Trabzon’un Akçaabat ve Çarşıbaşı ilçelerinin yüksek köylerinde su ile çalışan taş değirmenler vardı.
Benim çocukluğumda bu değirmenler, yalnızca un öğütülen yerler değil; köyün kalbi, haber merkezi, sohbet durağı ve bekleme salonuydu.
Annemle birlikte değirmene gittiğimizde, önce su sesini duyardık. Ark’tan gelen su, çarkı döndürür; taş, ağır ağır mısırı öğütmeye başlardı. İçeri girdiğimizde ise başka bir dünya vardı: sıraya girmiş köylüler, elinde çuvalıyla bekleyenler, çocukların meraklı bakışları, un tozunun havada dans edişi…
Ve çok önemli, yazılı olmayan bir kural:
Her öğütülen undan mutlaka bir miktar bırakılırdı.
Taşın üstüne, pencere kenarına, ya da değirmenin uygun bir köşesine…
Bu paya “Değirmen Hakkı” denirdi.
Kimse uzun uzun açıklamazdı belki ama hepimiz bilirdik:Bu, değirmene, onu ayakta tutan emeğe, suyun gücüne ve orada yaşayan bütün canlılara ayrılan paydı.
Taşın taraklanması, ayarlanması, su ark’ının temizlenip onarılması… Bunların hepsi görünmeyen fakat sürdürülebilirlik için vazgeçilmez işlerdi. Belki bir parçası da değirmende yaşayan küçük fareciklere giderdi, kim bilir? 😊
Ama bize öğretilen netti:
Her şeyin bir hakkı var. Aldığın nimetin tamamı “senin” değil.
Biz çocuklar içinse işin bir de masum, neşeli tarafı vardı.
Un öğütülürken yüzümüz, kirpiklerimiz, burnumuz, her yerimiz un olurdu.
Avucumuza biraz taze un döker, yalardık. Tadı, su sesiyle, taşın sesiyle, annenin kokusuyla karışan bambaşka bir deneyimdi.
“Hepsini Alma” Kültürü: Ağaç Doruğu ve Tavuk Folu
Bu anlayış sadece değirmende karşımıza çıkmazdı.
Hayatın başka alanlarında da aynı sessiz ilke işletilirdi:
“Hiçbir zaman hepsini alma.”
Mesela, yaprakları için budanan bir ağaç…
En üst kısmı, yani doruğu mutlaka bırakılırdı.
Ağacı köküne kadar, tepesine kadar silip süpürmek “yakışık almazdı”.
Ağaç, doğrudan “kaynak” değil, aynı zamanda “yaşayan bir komşu” sayılırdı.
Tavukların kümesleri haricinde bir de “fol”u olurdu.
Tavuk neredeyse orayı sever, orada yumurtlamak isterdi:
Genellikle ot yığınlarının olduğu merek, yani samanlık, bu iş için en gözde yerdi.
Bu follardan yumurta toplarken yine aynı kural devreye girerdi:
Fol'daki yumurtaların hepsini almazdık.
Her zaman bir yumurta mutlaka orada kalırdı.
Belki tavuk yumurtlamaya devam etsin diye,
belki bereket kaçmasın diye,
belki de sadece “böyle gördük, böyle öğrendik” diye…
Ama özünde şu bilinç yatıyordu:
“Sistemi tamamen boşaltırsan, sistem sana bir daha vermez.”
Bugün hâlâ dilimizde dolaşan bir söz var:
“Ortada fol yok, yumurta yok.”
Eskiden, bu söz sadece “hiçbir şey yok ortada” demek değildi;
bir yandan da şunu fısıldıyordu sanki:
“Şartları yok ettin ama hâlâ sonuç bekliyorsun.”
Kaybolan Değirmenler, Unutulan İlkeler
Bugün bu yaşam tarzından koptuk.
Ne su ile dönen taş değirmenler kaldı çoğu yerde,
ne de değirmen hakkı diye un bırakma geleneği.
Tavukların doğal folları, mereklerin arasına gizlenen yumurtalar,
folda mutlaka bırakılan o son yumurta da yavaş yavaş unutuldu.
Artık:
-
Suyu boruların içinden görmeden tüketiyoruz,
-
Unu değirmenin sesini duymadan satın alıyoruz,
-
Yumurta kutusunun üzerindeki etiketten ötesini çoğu zaman düşünmüyoruz.
Ve belki de en önemlisi:
Hiçbir şeyin “hakkını” ayırmadan, her şeyi sonuna kadar tüketiyoruz.
Ama yine de bereketin sürmesini, huzurun devam etmesini istiyoruz.
Ortada ne fol kaldı, ne de yumurtası;
yine de yumurta bekliyoruz.
Sürdürülebilirlik, 15R ve Sessiz Köy Yasaları
Bugün sürdürülebilirlik dendiğinde; raporlar, sertifikalar, karbon hesaplama araçları, uluslararası toplantılar aklımıza geliyor.
Ama taş değirmenin eşiğinden, folda bırakılan yumurtadan yükselen çok basit bir ilke var:
“Tamamını alma. Bir payı her zaman sistemin devamı için bırak.”
Bu ilkeyi bugünün dönüşüm kavramlarıyla yan yana koyduğumuzda çok çarpıcı karşılıklar çıkıyor:
-
Saygı (Respect)
Değirmen hakkı; ağacın doruğunu bırakmak; foldaki yumurtayı eksiltmemek…
Bunların hepsi, doğaya, emeğe ve diğer canlılarla kurduğumuz ilişkiye gösterilen saygının günlük hayattaki hali. -
Sorumluluk (Responsibility)
Unu öğütmek sadece “hizmet almak” değildi.
Taşın ayarlı kalması, su ark’ının çalışması, değirmenin ayakta durması için sorumluluk almaktı.
Bırakılan un, hem bedel hem de “Ben bu çarkın dönmesini istiyorum” diyen sessiz bir imzaydı. -
Azalt ve Geri Kazan (Reduce & Recover)
Ağacı sonuna kadar budamadığında, hem aldığına sınır koyuyor hem de ağacın kendini toparlayacağı alan bırakıyorsun.
Sistem, kendi kendini onarabilsin diye bilerek geri çekiliyorsun. -
Yeniden Paylaştır (Redistribute)
Değirmende bırakılan un, bazen değirmencinin evine,
bazen oradan geçen ihtiyaç sahibine,
bazen de fareler, kuşlar ve toprak için bir lokmaya dönüşüyordu.
Küçük bir yeniden dağıtım mekanizmasıydı aslında. -
Toprağa Dönüş (Rot)
Pencere kenarında kalan unun bir kısmı nemle, böcekle, zamanla toprağa karışıyordu.
Yani sistem, çürüme yoluyla yeniden toprağa dönüyor ve döngü kapanıyordu.
Bugünün dünyasında ise çoğu zaman:
-
Tavuğun yumurtasının tamamını alıyoruz,
-
Ağacın gövdesini, dalını, gölgesini sonuna kadar kullanıyoruz,
-
Değirmen yerine geçen modern sistemlere hiçbir “hak” tanımadan tüketiyoruz.
Ve yine de hem bereket, hem sağlık, hem de devamlılık istiyoruz.
Bugüne Ne Kalabilir?
Belki de asıl soru şu:
“Değirmenler gidiyor, peki bu kültürün özü ne kadar kalabilir?”
Bu eski köy alışkanlıklarını bugüne tercüme etmeyi denersek, şu adımlar ortaya çıkabilir:
-
Her kazancın küçük de olsa bir ‘değirmen hakkı’ olsun.
Maaş, ek iş, proje geliri…
Ne kazanırsan, içinden:-
Yerel bir derneğe,
-
Ekolojik bir inisiyatife,
-
Topluluk bahçesine,
-
Ya da sadece “iyiliğe” ayırdığın bir pay bırak.
-
-
Kullandığın her kaynağın bir “doruk payı” kalsın.
-
Tabağını tıka basa doldurmadan,
-
Evin her santimini eşyayla boğmadan,
-
Topraktan aldığını “son kırıntıya” kadar tüketmeden…
Biraz boşluk, biraz nefes, biraz yeniden yeşerme alanı bırak.
-
-
Sistemi tamamen boşaltma.
Foldaki yumurta gibi düşün:-
Zamanını %100 doldurma, kendine de pay kalsın,
-
Enerjini tamamen tüketme, dayanıklılık payın olsun,
-
Hesabındaki son kuruşa kadar harcama, yarına hazırlık payın olsun.
-
-
Bugünün ‘değirmenleri’ için de hak tanı.
Artık taş değirmenimiz olmayabilir ama:-
Su arıtma tesisleri,
-
Toplu taşıma sistemleri,
-
Yerel üreticiler,
-
Kompost alanları,
-
Enerji kooperatifleri…
Bunlar da hayatımızı döndüren görünmez çarklar.
Onları sadece “alan” taraf olarak değil,
aynı zamanda sorumluluk ve katkı tarafı olarak da görmeye başladığımız gün,
belki kaybettiğimiz bazı şeyler yeniden filizlenmeye başlar. -
Son Söz: Fol Yoksa, Yumurta da Yok
Eskiden:
-
Değirmen vardı,
-
Değirmen hakkı vardı,
-
Tavuk vardı,
-
Fol'da bırakılan o son yumurta vardı.
Bugün çok şey değişti.
Ama bu hikâyelerin içindeki ilke hâlâ bizimle kalabilir:
“Her sistemin bir hakkı var. Sen, aldığın her nimetten bir payı ona geri verdiğinde, o da sana yaşamaya devam etme şansı verir.”
Belki şimdi, yeniden sormamız gerekiyor:
-
Ortada fol yoksa, yumurta beklemek ne kadar gerçekçi?
-
Ve biz, kendi hayatımızda hangi değirmenlerin hakkını unuttuk?
Belki dönüşüm, tam da bu soruları kendimize samimiyetle sormakla başlar.
Yorumlar
Yorum Gönder